Ayça Öztorun... 'BERGEN' SENARYOSUNU ANLATTI!

Ayça Öztorun... 'BERGEN' SENARYOSUNU ANLATTI!

"..Ben aslında kadına şiddeti anlatan; “bir kadın bir kadın” adlı romanla çıktım yola… Şiddet görmüş birçok kadının hikâyesini yazmayı planlıyordum..."

İsmet Tanlı, Ayça Öztorun’a Bergen senaryosunu sordu:

İsmet Tanlı: Ayça Hanım bir dönem medyada ve basında Bergen senaryosunu yazıp sinemaya aktaracağınızdan sıklıkça bahsedildi. Bergen’i yazmaya nasıl karar verdiniz?

Ayça Öztorun: Bergen senaryosunu yazdığım doğrudur. Ben aslında kadına şiddeti anlatan; “bir kadın bir kadın” adlı romanla çıktım yola… Şiddet görmüş birçok kadının hikâyesini yazmayı planlıyordum. Sinema sanatçısı, rahmetle andığım Mahmut Hekimoğlu bana; “sen çocukken Bergen’in Ankara’da ki evinize geldiğinden bahsetmiştin.” demişti. Ben de evet o güzelliğini hâlâ dün gibi hatırlarım dedim. Mahmut abi; “Peki neden onun hazin hikâyesini yazmıyorsun? Lütfen araştır ve yaz. Hatta senaryosunu yaz ve şiddet görmüş kadınların sesi olalım” dedi. Ben de bu konuya sıcak baktım ve senaryoyu uzun bir araştırmadan sonra yazdım.

İsmet Tanlı: Neden senaryoyu sinemaya aktarmaktan vazgeçtiniz?

Ayça Öztorun: Filmi çekmekten vazgeçmemiştik aslında. Mahmut abinin maalesef ömrü vefa etmedi. Bu nedenle kaldı. Mahmut abinin ölümünden kısa bir süre sonra özel bir kanal beni aradı. Senaryoyu değerlendirmek istiyoruz. Görüşebilir miyiz dediler. Ben o kanala; “henüz Mahmut abiyi yeni kaybettik, o bu senaryoyu çekmeyi çok istiyordu bu nedenle şu anda senaryomu vermeyi çok doğru bulmuyorum” dedim.

İsmet Tanlı: Son dönemlerde Bergen filmi çekiliyor diye basında sıkça bahsediliyor. Serenay Sarıkaya’da Bergen’i ben canlandıracağım gibi açıklamalarda bulundu. Bu senaryoyu mu film yapacaklar?

Ayça Öztorun: Ben de basından gördüm. Hayır, benim senaryom değil. Ben kimseyle böyle bir anlaşma yapmadım. Elbette kim isterse Bergen’in filmini çekmeyi, o çekebilir. Sonuçta topluma mal olmuş bir sanatçı. Geçen gün Mahmut abi ve benim yakın dostum olan bir sinema sanatçısı arkadaşımız beni aradı. “Bizim sektörde senaryo çalanlar çok oluyor, Mahmut filmi çekmeyi tasarladığınız dönemde birçok yönetmene senaryoyu göndermişti. Sence çalınma olasılığı var mı?” diye sordu.

İsmet Tanlı: Evet, böyle bir şey olabilir mi?

Ayça Öztorun: Filmi görmeden böyle bir ithamda bulunmam söz konusu bile olamaz. Böyle bir olasılıkta elbette mahkeme yolu görünür. Çünkü sine1 ve ayrıca noter tasdikli benim senaryom. Avukatım Hasan Yüce ile beraber, yazdığım senaryo için Mahmut abiye bile şartlarımı sunarak sözleşme yaptım. Ayrıca senaryomun farklı bir tarzı var. Senaryonun içeriğinde gerçeğin dışına çıkmadım ve kimsenin bilmediği gerçek isimleri de kullandım. Bu nedenle küçücük bir ipucu bile benim senaryom mu değil mi kendini ele verir. Senaryolarımı noterde tasdiklediğim gibi, internet ve PTT yoluyla gönderen bir insanım.

İsmet Tanlı: Senaryonun adı, Acıların kadını mı? Tam anlamıyla içeriğinden bahseder misiniz? Çünkü konu farklı dediniz.

Ayça Öztorun: Senaryonun adı; “ne ilk ne de sonuncuyum” kadına şiddeti anlatır. Ülkemizde giderek artan şiddeti, topluma mal olmuş ve yaşadığı saplantılı ilişkinin sonunda hezimete uğramış, genç yaşta eşi tarafından öldürülmüş, hiçbir zaman gündemden düşmeyen Belgin Sarılmışer’in (Bergen’in) hazin sonunun acı bir örnek olduğundan yola çıkarak yazdığım bir senaryodur.

İsmet Tanlı: O zamanlar basında gerçeğin dışına çıkmayacağım dediğinizi, bu konunun çok hassas bir konu olduğunu ve olayı çok araştırdığınızı söylemiştiniz. Bilgileri nereden edindiniz?

Ayça Öztorun: Bu senaryoyu yazarken, sadece kulaktan dolma haberlerle yola çıkmadım. Bergen’in çalıştığı gazino sahipleriyle, Bergen’le birlikte sahne yapan uvertür sanatçıların anlatımıyla, kezzap atıldığı gün bu olaya şahit olanlarla, cinayeti işleyen zanlıyla (eşi Halis Serbest’le) iki ay boyunca günde bir saat görüşerek edindiğim bilgi ve izlenimlerle ve psikolog arkadaşıma danışarak yazdığım notlarla araştırmalar yaparak yola çıktım. Bergen’in kendi el yazısıyla eşine yazdığı mektubu ve ruh halini duyumsayarak ve çok etkilenerek yazdım. İki aylık araştırmalarım sonucunda kimsenin bilmediği ve beni çok şaşırtan bilgiler edindim. Uzun bir süre yazıp yazmamak adına kararsız kaldım. Bir takım olayları kişilere olan saygımdan dolayı lanse edemedim ama senaryoyu doğrudan şaşmadan, abartılarla toplumu yanıltmadan yazmaya çalıştım. Çünkü ben bir kadınım ve kız çocuğu annesiyim. Şiddet konusunda hassasiyetim ve tepkim çok fazla.

   Topluma ve nesillere kadına şiddetin olmadığı, hatta insanın insan üzerinde tahakkümünün olmadığı bir dünya için bu tür konuların gerek görsel medyada, gerek yazılarımızla ders gibi topluma lanse etmek misyonumuz olması gerektiğini düşünerek çıktım yola. Kısacası Mersin doğumlu Belgin Sarılmışer’in çocukluğu, çocuklukta yaşadığı travmaları, gençliği, sonunu hazırlayan hastalıklı aşkı, şarkılarıyla, güzel sesiyle zirveye nasıl tırmandığı ve hazin sonunu anlatarak, senaryolaştırdım.

İsmet Tanlı: Peki; Bergen’in ailesi ile görüşme yaptınız mı?

Ayça Öztorun: Hayır, konuşamadım maalesef! Bergen’in annesi rahmetli olmuştu. Bergen kardeşleri ile anne ve babasının ayrılığı nedeniyle yıllarca ayrı kalmak zorunda kalmışlar. Mersin’de ablası varmış ve o dönem eşinin çok rahatsız olduğunu duydum. Ablasının kızına sosyal ağdan ulaştım ve gayet nezaketli bir şekilde konuyla ilgili mesaj çektim. Senaryonun içeriğini okumadan ve bilmeden korkunç bir ön yargıyla bana incitici mesajlar çekti. O dönem Bergen’in yeğeninin Yazar meslektaşım Yavuz Hakan Tok’un Bergen konulu romanı için ortak çalışma yürüttüklerini duymuştum. Ben de çok üzerine gitmedim. Çünkü Bergen vefat ettiğinde yeğeninin çok küçük yaşta olduğunu biliyorum. Senaryonun içeriğini bilmeden nedense korkunç ön yargısı olan insanlar tabi ki benimle konuşmayı reddedecekti. Zaten dediğim gibi Bergen’in iş arkadaşları, onu çok yakından tanıyanlar ve bu korkunç olaya tanık olanlarla bire bir konuştuğum için ve kendi el yazısıyla yazdığı mektupları okuyunca bütün kareler birleşmişti. Ailesinin de üzüntüsünü, hassasiyetlerini bildiğimden, yeğeninin tepkisinden sonra görüşmek için ısrarcı olup rahatsız etmek istemedim.

İsmet Tanlı: Bergen mektuplarında ne yazmıştı?

Ayça Öztorun: Bana onu hiç sormayın. Beni bitiren o mektuplar oldu. Çok ağladım. Günlerce uyku girmedi gözüme. Üzüleceğim belli! Burada da anlatmak istemiyorum.

İsmet Tanlı: Neden Yazar Yavuz Hakan Tok’a yardımcı oldular da size tepki verdiler?

Ayça Öztorun: Çünkü Halis Serbest Kozanlı. Ben de Kozanlı olunca ön yargı ister istemez gelişmiştir. Beni de tanımıyorlar bu nedenle de anlayışla karşıladım.

İsmet Tanlı: Sizi o dönem canlı yayına da konuk etmişler. İzleyenlerden duyduğuma göre, İnsanlar gerçekten ön yargılı ve çok saygısızca davranmışlar size. Siz ama gerekli yanıtı vermişsiniz.

Ayça Öztorun: Evet, o dönem özel bir kanala ısrarla davet edildim. Mahmut abiye canlı yayına bu film çekilmeden çıkmayalım, insanlar şu anda ön yargılılar ve senaryoyu bilmeden ithamlarda bulunabilirler ve ben çok hassas bir insanım çok üzülürüm dedim fakat Mahmut abi; “biz doğrudan şaşmayan insanlarız çıkmamamız için bir neden yok, çıkabiliriz” dedi ve benim iddialarım da doğru çıktı.

İsmet Tanlı: Ne oldu canlı yayında?

Ayça Öztorun: İlk önce canlı yayına katılmadan önce olanları kısaca özetleyeyim. Senaryoyu yazdığım dönemlerde magazin haberlerinin duayen ismi, Magazinkolik haber sitesinin imtiyaz sahipleri Nurcan Sabur ve Esin Sabur yazdıklarımın içeriğini biliyorlardı. Bildikleri içinde her zaman destekçim oldular. Bunun dışında başka bir magazin sitesi imtiyaz sahibi benim telefon numaramı nereden bulmuşsa, beni aradı. Kısaca kendini tanıttı. Fakat o kadar sert, o kadar kabaydı ki, ne olduğunu anlayamadan sanki ben cinayeti işleyen kişiyi destekliyormuşum ve taraf tutuyormuşum gibi garip ithamlarda bulunuyordu. Yani kendine bu senaryodan iş çıkarmaya çalışan bir adamdı. Telefonda konuşmaları homur homur söylenmekten ibaretti. Muhatap olmadım. Sadece; “siz ne saçmalıyorsunuz, hangi kadın cinayeti ve şiddeti destekler” dedim ve telefonu kapattım. Bir süre sonra Twitter’dan tanımadığım insanlar korkunç hakaret dolu yazılar yazmaya başladılar. Bilen de bilmeyen de yazıyordu. Ön yargı çok korkunç bir şeydir. Araştırmadan, öğrenmeden kişiye ithamda bulunmak ancak cahil insanlara uyan bir durum. İşin düşündüren yanı da nasıl kadına şiddet uygulayan air adam konuşmak ve uzlaşmak yerine şiddeti mubah görüyorsa, aklı sıra konuşmadan ve senaryonun içeriğini bilmeden şiddete karşı gibi duranlar da ön yargıya sığınıp bana sözlü şiddette bulunuyorlardı. Yapacak bir şey yok dedim. Hepsini tek tek hakaretten mahkemeye de verebilirdim ama yapmadım.

AYÇA ÖZTORUN “CANLI YAYINLARIN ÇOĞU DANIŞIKLI DÖVÜŞ. REYTİNG UĞRUNA KARGAŞA YARATARAK, NEZAKETLE ÇAĞIRDIKLARI KONUKLARI ASILSIZ İTHAMLARLARDA BULUNABİLİYORLAR. ÇOĞU TEZGÂHTAN İBARET!” DEDİ.

İsmet Tanlı: Özel kanala davet edildiğinizde de bu tür ithamlar oldu mu?

Ayça Öztorun: Olmaz mı? Stüdyoya gelen izleyicilerinin hepsi günlük yevmiye ile gelen insanlar. Soracakları sorular önceden belli. Kesinlikle o kanal,  canlı yayına bağlanan ve isim vermeyen insanlarla da önceden anlaştıklarını düşünüyorum. Çünkü art arda Bergen’in yakınıyım diye canlı yayına bağlanıp ağızlarına geleni sayıyorlardı. Senaryonun içeriğinden bihaber insanlar, bu senaryoyu çekemezsiniz gibi tehditkâr konuşmalarla, ben ve Mahmut abiye yönelik çirkin ithamlarda bulunuyorlardı. Saçmalığa bakar mısınız? İyi onu yazmayalım, bunu yazmayalım. Ne yazalım? O zaman topluma mal olmuş hiçbir olayı yazmayalım, örneğin Adolf Hitler’in seri katil gibi bir diktatör olduğunu yazmayalım veya Sevgilisi tarafından katledilen Mümtaz Sevinç’i veya şiddet mağduru insanları yazmayalım.                                                       

  Bu arada o programda iki psikoloğu da karşımıza oturtmuşlardı. Kendi kafalarına göre sanki çocuk azarlar tarzda garip saçma bir şekilde senaryonun içeriğini bilmeden senaryonun kritiğini yapıyorlardı. Hiç abartmıyorum, çok şaşırdığım bir olaya gözlerimle tanık oldum. Canlı yayın esnasında Mahmut abi kulağıma fısıldadı. Tam karşına bak dedi. Ben de karşıya baktım. Programın sanıyorum yönetmeniydi. Elinde koca bir rozet, program sunucusuna kamera ardından Ayça Öztorun’a sözlü saldırın yazısıyla talimat veriyordu. Yazıyı görünce bu nasıl bir tezgâh deyip, stüdyoyu da terk edebilirdim. Kaçtı derlerdi. Düzeyli bir şekilde senaryomun içeriğini savundum. Kenar mahallenin şirret kavgasına alet olmak gibi bir durumdu ve asla seviyemi bozmadım. Tanık olduğum bu çirkinliğe, buna alet olup komik hale düşenlerin rezilliklerine elimde olmadan içten içe gülüyordum. Sanırım bu yüzüme yansımış ki kadının biri de yayına bağlandı “ bakın gülüyor! Niye gülüyor?” gibi, sanki Bergen’in hazin sonuna gülüyormuşum gibi suçlar tarzda sözlü saldırıda bulundu. Tabi her soruya düzeyli bir yanıtım vardı. Yahu kardeşim size gülüyorum, düştüğünüz duruma gülüyorum demek isterdim aslında. Ön yargılarına, yazdığım senaryonun içeriğini bilmeden, biliyormuş gibi yorum yapma cahilliklerine gülmemek elde mi? Ben de aklı başında her insan gibi, insanın insana tahakkümüne karşı olan, kadına şiddet konusunda oldukça hassas bir tutum sergileyen bir kişiyim. Bunlara laf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan beter İsmet bey!

İsmet Tanlı: Senaryonuzu gerçekten çok merak ediyorum. Çok uzun bir süre araştırmalar yaptınız. Özellikle Bergen’in katili size neler anlattı çok merak ediyorum. Elinizde bir çok done var, bu doneleri, bu senaryoyu neden beyaz perdeye aktarmıyorsunuz? Neden romanını yazmıyorsunuz?

Ayça Öztorun: Bu soruyu soran çok fazla bana. Almanya’dan gurbetçi kadınlardan oluşan kadın dernekleri bile bana ulaştı. Bergen’in filmini neden çekmiyorsunuz? Halis Serbest sizin sorularınıza ne yanıt verdi gibi sorular ve bilgilendirmem için ricalar vardı. Bergen’in hayranlarından çok ulaşan oldu bana.

İsmet Tanlı: Bakın çevrede istiyor. Bari bir an evvel sizin bildiklerinizi bize aktarın veya senaryoyu bir yapım şirketine verin.

Ayça Öztorun: Senaryoyu ancak çok güçlü yapım şirketine verebilirim. Bunun dışında maddi çıkar gözetip laf olsun torba dolsun diye kimsenin senaryomu çekmesine asla izin vermem. Çünkü bu çok hassas bir konu ve toplumumuzun kanayan yarası! Kadına şiddet konulu özel bir senaryo! Bu nedenle acı bir yaşanmışlığı ders niteliğinde en iyi hangi yapım çekmek isterse ona veririm.

İsmet Tanlı: Roman! Bergen konulu roman çıkmayacak mı?

Ayça Öztorun: Romanın taslağını hazırladım. Bu romanda şiddeti her açıdan değerlendirerek yazmaya kararlı olduğum için bir Yazar arkadaşımda bu çalışmaya dâhil olacak. İki kişi ortak yazmış olacağız.

İsmet Tanlı: Kim bu Yazar arkadaşınız ve şiddeti her açıdan değerlendirme konusunu biraz açar mısınız?

Ayça Öztorun: Birlikte çalışacağım arkadaşım Yazar Vecdi Çıracıoğlu. Dönem dönem bu konu hakkında ikimiz çok konuştuk. Ona, size de dediğim gibi toplumun bu konuyla ilgili bilmediği yanları da anlattım. Anlatınca karşılıklı çok farklı pencerelerden değerlendirmeler yaptık. Bu kitabı ikimiz yazmalıyız dedim. Vecdi de bu teklifime; “şiddet mağduru kim olursa olsun, kadınlara,  şiddete uğramış herkese ve yeni nesile bu kitap katkı sunacaksa neden olmasın dedi. Bende oldukça mutlu oldum ve roman üzerinde çalışıyoruz. Şiddeti her açıdan değerlendirme konusunda şunu demek istedim, kadının kadına şiddetini de ele almayı düşünüyorum.

İsmet Tanlı: En kısa zamanda umarım sizin senaryonuz sinemaya aktarılır ve Kadına şiddet konulu romanınız yayınlanır. Ayça hanım gazetem adına sorularımı ayrıntılı bir şekilde yanıtladığınız için sonsuz teşekkürler ederim.

Ayça Öztorun: Rica ederim. Ben teşekkür ederim.                     

 

Kaynak:sonsestv.com

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.